Dost Yazarlarımız/Dost Yazarlarımız
Yazar:Prof. Dr. Ahmet Çelikkol
İnsanoğlunun hayalgücü sınırlıdır; evrende zamanın, mekanın, her durumun bir sınırı olduğu gibi. Bilimkurgu ürünlerinde de bu sınırlılığı görebiliriz. Yazar, diyelim bin yıl sonrasını kurgulamışsa, kıyafetler eski Roma’daki gibidir, kahramanların isimleri de öyle, eski Roma isimleri ya da benzeri. Öyleyse, bilimkurgu yazarlarının sınırlı hayalgücü daha çok insanoğlunun tarih içindeki serüveninden beslenmektedir. Bu argüman içinde düşünmeyi sürdürürsek, madem ki hayalgücü insanoğlunun tarih içindeki serüveni ile sınırlıdır, bilimkurgu ürünlerinin bir noktada tarih gerçeği ile bağlantılı olması, adı bilimkurgu da olsa önemli oranda tarihsel gerçeklere bağlı kalması gerekir.
| 4008 tıklama |  Email | Devamını oku
Dost Yazarlarımız/Dost Yazarlarımız
Yazar:Doç. Dr. Sinan Canan
İnsan sinir sistemi, evrende insanoğlunun bildiği en karmaşık maddesel yapılanmadır.Evreni algılayan, daha doğrusu, evrenin tanık olduğu tüm olay ve bileşenlerini beyninin zihinsel dehlizlerinde kurgulayan insanın yaşadığı evreni tam olarak anlayabilmesi, bizzat kendi zihnini anlayamadan mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Evreni gözleyen, deneyler yapan, ipuçlarını birleştirerek sonuçlar türeten, kendi varoluşunun anlamı üzerinde nesillerdir kafa yoran ve insanı insan yapan bu zihin, belki de karşısındaki en çetin sorunla yüzyüze şu anda: Kendi kendinin gerçek mahiyetini anlayabilmek…
| 3993 tıklama |  Email | Devamını oku
Dost Yazarlarımız/Dost Yazarlarımız
Yazar:Engin Ardıç
Tabii bunların yaşları tutmadığı için, Dale Carnegie'yi bilmezler. Üstadın ortalama Amerikalı'yı gıdıklayan ve 'Dalga Geçmeyi Bırak, Para Kazanmaya Bak' gibilerden birtakım isimler taşıyan eserleri, ellili yıllarda hem dünyada hem ülkemizde pek okunurdu...
| 3990 tıklama |  Email | Devamını oku
Diğer Yazılar/Diğer Yazılar
Yazar:Sultan Tarlacı
İlaçlar ve firmaları hakkında uzun zamandır yazmak istediğim bir konu vardı. Sırası gelmişken paylaşmak istiyorum. Öncelikle ilaç firmaları bilim insanlarını ve onların keşfetme arzusunu kullanarak yeni ilaçlar buluyor. Ama asıl araştırma geliştirme gayesi ve harcama gerekçesi daha fazla kazanımdır. Kapital, para, kapitalizm... Yoksa, “Allah razı olsun” desinler diye ilaç geliştirilmiyor. Bir kaç örnekten bahsedeğim. Mesela; 1. Kemik erimesi/osteoporoz ilaçları. Bütün gün evinin balkonunda oturup, kemik erimesi ilaçları kullanan, 80 yaşında teyzeler var. Günde 300 metre yürümüyorlar. Sadece ev içindeler ve binlerce lira maliyetli kemik erimesi ilacı alıyorlar. Neden? kalçaları kırılmasın diye.. Sanki bizim yaşlı teyzelerimiz, Avrupalı, zırt pırt her yere turistik gezi yapan, gördüğümüzde "bu yaşta ne arıyor burada yaw, otursaydı evinde...." dediğimiz, 80 yaşında yaşlılar gibi de kemikleri erimesin, kırılmasın. Bu teyzelerimiz, aynı zamanda kemikler sertleşsin diye de dik olması, yürümesi gereken, kemiğe yük bindirmesi gereken teyzem, akşama kadar balkondan sokağı izliyor. Aynı teyzem, aynı zamanda 3-4 ayda birde kemik dansitometresi yaptıyor. Ek maliyeletler çok ciddi. Birde ek olarak yüksek tansiyon, şeker, astım, kalp hastalıkları nedeniyle aldıkalrı diğer ilaçlar düşünüldüğünde, günde 15-16 hap... Birde hapların nasıl olduğunu bilmediğimiz, kendi aralarında kötü/olumsuz etkileşimleri.... 2. Yağ düşürücüler. Acaip bir piyasa, 75-85 yaşında dedelere kolesterolü 200 altına insin diye yazılıyorlar. Kolesterolun etkisi, damar sertliğinde zaman içersinde çıkar ve de dedemin yaşayacağı yıla bakılır ise neden kullanıyor belirsiz. Kullanılınca yararı uzun vadeli çıkar. Bu etki süresi 5-10 yıl sonrasına yayılır. Bu şekilde kullanan hasta sayısı herhalde binlercedir. Hekimler de otomatiğe kapılmış yazıyorlar. Kolesterolü yüksek veya “korusun hastayı, damar sertliği artmasın, yazalım”. Basında sürekli kolesterol haberleri, hastalar korkuyorlar. Hekimler yazmak zorunda kalıyorlar. "Ben yazmassam başkası yazacak, en iyisi mi ben yazayım..." Ya da diğer hekim "Aaa... kolesterol uçmuş dede, 218, sana kolesterol hapı vermemişler..." denilir diye... Üstelik bu kolesterol yükselince de başağrısı yapabiliyor. Nereden çıktı ise eklem ağrısı, baş ağrısı bile kolesterol yüksekliğine bağlanıyor bu günlerde.... Kolesterol ilaçları ciddi oranda bunamaya neden olup, hafıza kaybı yapıyorlar. Bunu da unutmamak lazım. Bir kongrede bir ilaç firması destekli anlatıcı, yeni gelen bir kolesterol düşürücüyü anlatırken “kolesterolu 100’e düşürmemiz lazım. Aborjinlerde üst sınır 100. Biz modern toplumlarda elde edilen 200 değeri normal insan doğasında yok, aslında daha düşük sınıra inmeli...” dedi! Bir çok kişi güldü ama bazıları da dikkate aldı. Dikkate alanlar ne yapmış olabilir tahmin edin! Diğer yandan düşük kolesterol beyin kanamalarını arttırır. Çünkü kolesterol düşünce, damar sertliği azalıp, damar cidarı yumuşuyor ve damar daha çabuk yırtılıyor. Bu konuyu destekleyen bilimsel çalışmalar var. Ve de korku toplumda! Kork kork kork! Ciddi bir beslenme baskısı var: onu yeme-bunu yeme, kolesterol açısından, doğal beslen, doğal beslen ve doğal öl! Oysa tıp fakültesi 2. Sınıf ders kitabında yazar “kolesterolun %80’i karaciğerde, bedende içsel olarak yapılır/sentezlenir”. Hatta bunun genelde geceleri olduğunuda yazıyordu galiba. Sadece %15-20’si dışarıdan besinlerle alınır. Yüksekliği var ise yüksek oranda, anne-bananızda da yüksektir. Yani aileden gelen bir yüksekliği vardır... Yumurta yeme, et yeme... Yumurtanın kokusunu bile alma... Korku korku... sanki insan bir kelebek de elinle tutunca kanatları kırılacak. 3. Bir sorun demans/bunama/Alzheimer ilaçları. Bunlardan bazılarının hiç bir etkisi yok ve bilimsel çalışmalarda da mesela birisi için, etkisi 70 puanlık bir ölçekte 2 puan değişiklik/iyilik oluşturması. Toplam ölçekte %5’den az bir düşüklüğe denk geldiği halde, istatistik oyunla ETKİLİ bulunmuş ve hastalara yazıyoruz. Ama ciddi bir etki yok. Etkiyi anlamak için 100 kadar hastaya yazmanız ve 2 hastada ancak bir iyilik hali görmeniz gerekiyor. İnanılmaz! Oysa hiç birisi iddialı ve gerçekten hekimlerin de yararına inandığı demans ilaçları değil. Bakanlık fiyat ayarlamalarından önce kutuları 300 TL idi. Şimdi de pahalı gruptalar. Şakır şakır yazılıyorlar... 4. Depresyon ilaçları da ilginç. Bir depresyon ilacı plaseboya göre sadece %8 daha fazla kişide depreyonu iyileştiriyor (Plasebo [ilaç olmadığı halde, renkli ilaca benzetilmiş sahte haplar diyelim] alanda %30, ilaç DENİLENİ alanda %38) ve de 6 ay sonra ilaç alan grubun da yarısında depresyon geri dönüyor. Al sana etki kaldı geriye %19 başarı. Bu mu bir maddeyi anti-depresan olarak kullanmak ve piyasaya/satışa sürmek gerekçesi. Nenemizin ilaçları plasebo olarak daha fazla etki eder ve bu dediğim ilaç 2-3 ay kadar önce memleketimzie geldi. Para toplamaya... "Yeni ve yan etkisi çok az" ilaç olarak! 5. iİaç firmalarının hekimlere ilaçları tanıtırken, abartılı, gizlenmiş bilgili ve kısmen sanki ÇOK farklı/güçlü etkili bir ilaçmış gibi presentasyonları. Şu anda elimde var öyle bir tanesi. Mesela yeni çıkan bir ilaç, bir hastayı iyileştirmesi için 5 hastada kullanılması gerekirken, daha eskisi ve neredeyse yenisine göre bedava olanı 3 hasta tedavi ettiğinde 1 hastayı iyi ediyor. Buna NNT (number need to treatment) deniyor. Yani bir başarılı BİR hasta tedavisi veya hedef beklentisi için (ağrısının gitmesi, azalması) tedavi edilmesi gereken hasta sayısı. 3 ile 5 farklıdır ve buradan ilacı kullandığınızda başarılı olma oranınızı da görebilirsiniz. Ama yeni çıkan ilaç daha pahalı ve sanki mucize ilaç gibi sunuluyor. Bu farkları da hekimlere göstermek lazım.
| 3979 tıklama |  Email
Dost Yazarlarımız/Dost Yazarlarımız
Yazar:Cüneyt ÜLSEVER'in izni ile
BİLMEM hiç anestezi/narkoz aldınız mı?  Ben birkaç kez aldım. Narkoz altında “uykuya dalmak” ile yatakta normal bir uyku uyumak çok farklı şeyler. Akşam yorgun argın yatağa düştüğünüzde bu dünyadan elinizi eteğinizi çekiyorsunuz ama yine de bu dünya ile irtibatlısınız. Öncelikle rüya görüyor, bunun bilincine varıyor, ertesi gün rüyanızı hatırlıyor, uykuya dalarken durumun farkında oluyor, gece birkaç kez uyanarak dünyaya geri dönüşler yapıyorsunuz. Narkoz ise bambaşka bir şey.
| 3946 tıklama |  Email | Devamını oku
Haberler/Sinir Bilimi
Yazar:Sultan Tarlacı
Londra'daki King's College Psikiyatri Enstitüsü'nden araştırmacılar, uyuyan 3 aylık 21 bebek üzerinde yaptıkları elektronik tarama sırasında bebeklerin beyninin farklı seslere göre değişik tepkiler gösterdiğini belirledi. Daha önceden, insan beyninin ses ve duyguları ne zaman "işleme koymaya başladığı" fazla bilinmiyordu. Bilim adamları bu araştırmayla otistik olan ve olmayan beyinlerin nasıl geliştiğini öğrenmeyi umuyorlar.
| 3938 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Deneysel çağda, hayvan deneyleri bilincin her yönünü araştırmak için uygun değildi. İnsanlardaki araştırmalar öznel deneyimlere dayanıyordu. Bilincin deneysel olarak araştırılmasının, 1876’da psikolog Wilhelm Max Wundt (1832-1920) tarafından başlatıldığı söylenebilir. Wundtçu psikolojinin ana konusu tek kelimeyle BİLİNÇ’ti. Wundt “…bir gerçeğin araştırılmasındaki ilk adım bu gerçeği oluşturan unsurların tek tek tanımlanması olmak zorundadır” diyerek işe başlar. Bu yöntem aslında Gazali, sonradan Descartes’ın yöntemiydi: bütünü parçalara bölerek anlamak. Dolayısı ile bilincin elemanlarını aramak gerekiyordu. Wundt’un sistemi zihin (veya bilincin) kendi kendini düzenleyebilme yeteneği üzerinde yoğunlaştığından iradecilik olarak da adlandırıldı.
| 3928 tıklama |  Email | Devamını oku
Beyin ve Zeka/Zeka ve Beyin
Yazar:Dr. Özlem Yalçın
Bilinenle bilinmeyenin sınırında gezinen, keşif yaptığı anda evreni ilk kez tüm insanlardan farklı bir şekilde gören bilim insanı ne hisseder? Sevinir mi, rahatlar mı, ürker mi? Deha, birbiri ile ilişkisiz görünen olaylar ve nesneler arasında bağlantı kurup yeniyi yaratma gücü olarak tanımlanıyor. Sanatsal yaratıcılık, üzerinde çalışmalar yapılmış bir alan olmasına karşın bilimsel yaratıcılık, araştırma açısından nispeten bakir kalmıştır.
| 3706 tıklama |  Email | Devamını oku
Dost Yazarlarımız/Dost Yazarlarımız
Yazar:Çeviren: Reşat GünerÇeviren: Reşat Güner
AYRIŞMA (dissociation), zihinsel yaşamın normal bir parçasıdır. Örneğin, bazen bir telefon konuşması yaptıktan sonra şuurdışı biçimde karmakarışık birtakım karalamalar yaptığımı fark ederim. Bazen araba kullanırken olağan farkındalığım rutin davranışlarımdan bağımsız hale gelir ve gideceğim yere vardığımda oraya nasıl gelmiş olduğumu hatırlayamam. Diğer yandan füg, kişilik yitimi ya da ayrışmış kimlik hastalığı gibi haller adaptasyonsuzluk olarak görülür ve bu yüzden de patolojik olarak etiketlenir.
| 3682 tıklama |  Email | Devamını oku
Uzaktangörü/Örnekler
Yazar:Sultan Tarlacı
Çalışma 14 Mart-19 Mart arası uzaktan görü yöntemi ile yapılmıştır. Çalışmaya KÖR olarak, 14 kişi katılmış ve değişik bilgiler verilmiştir. Kör manası, bilgi veren kişinin diğer kişilerin bilgilerinden sonuç açıklanana kadar haberi olmamasıdır. Bilgiler bir kişide toplanmış ve bu yorum ve ortak çıkarım da bilgi toplanan kişi tarafından yapılmıştır. Buna göre; Uçağın daha çok bulunabileceği olası konumuna yoğunlaşılmıştır. Bu amaçla ipuçları araştırılmıştır. Olası kaçırılma senaryoları ve bazı isimler de ortaya çıkmıştır. Uçağın silahlı kişilerce kaçırılmış olabileceği, düşmediği, zorunlu indirildiği ve saklanabileceği bir alana indirildiği (1/12 kişi), indirilme sırasında doğal olarak ölümler muhtemelen sağ kalanların olduğu algılanmıştır (3/12 kişi). Pilotun da sağ olduğu (1/ 12 kişi). Yolcuların bir kısmının nerede olduğunu bilmedikleri ve şaşkın oldukları (2/12 kişi) algılanmıştır.
| 3558 tıklama |  Email | Devamını oku

Powered by AlphaContent 4.0.7 © 2008-2025 - All rights reserved