Giriş Yap-Kayıt Ol
Bir Kelime Öğren
GESTALT |
Uzaktan Görü |
Pirokinesis |
Kelimeler
. | GESTALT |
. | Uzaktan Görü |
. | Pirokinesis |
. | Cadı Tahta |
. | Zombi |
Designed by: |
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Prof. Dr. Ertuğrul Eflel, Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2009;19:193-205 tarafından yazıldı
“Rabbin sizinle ettiği ahdin levhalarını almak için dağa çıktığım zaman, dağda kırk gün kırk gece kaldım, ekmek yemedim ve su içmedim. Ve vaki oldu ki kırk günün ve gecenin sonunda Rab bana iki taş levhayı, ahit levhalarını verdi” (Tesniye, Bap: 9: 9–10)
Son yıllarda mistik deneyimlerin bir tür limbik-temporal lob atağı ya da en azından bu bölgelerin aşırı uyarılmışlıkları ile giden durumlar olabileceği öne sürülmektedir. Epilepsi ile dinin ilişkisinin fark edilmesi aslında tarih öncesi dönemlere kadar gider. Eski Yunanlılar epilepsiyi “kutsal hastalık” olarak adlandırmışlardı. 20. yüzyılın başından itibaren de birçok yazar epileptiklerin bir kısmında aşırı dindarlığın görüldüğünü bildirmeye başladılar (73). Aziz Paul, rahibe Teresa, vaftizci Yahya gibi birçok Hıristiyan azizinin epileptik belirtiler gösterdikleri bilinmektedir (74,75). Dinî belirtiler epilepside, aura sırasında, iktus sırasında, postiktal dönemde, ya da nöbetlerin arasında (interiktal dönemde) görülebilir (75,76). Özellikle TLE’si olanlarda iktal ya da interiktal dönemlerde mistik deneyimler sıklıkla yaşanır (75,77). TLE’nin bir aurası olarak “birisinin varlığını hissetme” (sensed presence) ya da bazen gelecekte ne olacağını hissetme (önceden bilme) şeklinde bir algılama bozukluğunun görülebileceği bildirilmektedir (78,79). TLE’lilerde nöbet sırasında ise, ani depersonalizasyon ve derealizasyon hisleri, farkındalıkta artış, ani görsel ve işitsel halüsinasyonlar, örneğin gökyüzünden İsa’nın indiğini görme, göğün açıldığını görme ve Tanrının sesini işitme gibi mistik belirtilerin yaşanabildiği bildirilmektedir (74,80). Örneğin, Sokrat’ın kendi söylediklerinden ve onun hakkında yazılanlardan zaman zaman “kutsal işaret”i algıladığı, işitsel hallüsinasyonlarla giden epizodlarının olduğu anlaşılmaktadır. Sokrat bunu “benim kâhinlik gücüm” diye isimlendirmektedir. Sokrat’ın yaşadığı bu deneyimlerin de aslında TLE’nin basit parsiyel nöbetleri olabileceği ileri sürülmektedir (81). “Ekstazik nöbetler” denilen temporal nöbetler aşırı memnuniyet, sevinç, coşku ve vecd hali ile giden nöbetlerdir. Hasta bunları daha sonra hatırlar, bazen yeniden yaşamak ister. Çoğunlukla sağ temporal lobun işlevlerindeki bozukluğun mistik ve dinî deneyimlerle birlikte olduğu bildirilmektedir (75,82). Tüm bu bulgulardan hareketle, mistik deneyimlerin temporal lobun derinliklerindeki geçici elektriksel mikronöbetlerden ibaret yaşantılar olduğunu ileri sürenler vardır (74,83). Yine, yükseklerde mistik deneyimlerin sık yaşanmasının ya da İslamî tarikatların ayinleri sırasında sık ve temposu değiştirilmiş nefes alıp vermeler ile transa geçilmesinin de kan oksijen saturasyonundaki değişikliklerin tetiklediği temporal epileptik fenomenlerle ilişkili olabileceği düşünülebilir. Bazı yazarlar epilepsi ile mistik deneyimlerin ilişkisini açıklarken, bu iki durumun ve bir de sanatçı yaratıcılığının aslında beyindeki aynı olaydan, bazı beyin yapılarındaki nöronların hipersenkronize aktivitesinden kaynaklandığını, arada sadece şiddet farkı olduğunu ileri sürmektedirler (74). Yani bir dereceye kadar sadece artistik yaratıcılığı ya da mistik deneyimleri başlatan ya da besleyen bu hipersenkronize nöronal aktivite, aşırı bir duruma geldiği zaman ya da ulaşmaması gereken beyin yapılarına ulaştığı zaman epileptik nöbetlere yol açıyor olabilir. Birçok yaratıcı sanatçının (Dostoyevski, Van Gogh gibi) ay-nı zamanda epileptik olmaları da bu hipotezle uyuşmakta gibi görünmektedir. Temporal lob epilepsisinde, sanatçıların yaratıcılık süreçlerinde, ya da mistik deneyim sırasında ortak olarak yaşanan yoğunluk hissi ve normalin dışında algılamaların, düşünce bağlantılarının yapıldığı deneyimlerinin sebebi de muhtemelen budur. Memelilerde beynin bazı bölgeleri bu aşırı senkronize çalışma durumuna geçmeye daha eğilimli gibi görünmektedir. Hipokampusun CA3 bölgesi ve vizüel neokorteks yapıları nöronlarında bu eğilim belirgindir. Bu nöronların özellikle ritmik müzik, dans gibi ritmik hareketler ve ışık uyaranlarına cevap olarak hipersenkronize deşarj durumuna geçtikleri bilinmektedir. Ritmik müziğin ve dans gibi ritmik beden hareketlerinin hemen tüm mistik gruplarca vecd halini tetiklemede kullanılmasının nedeni bu olsa gerektir (74). Epileptik hastalarda nöbetlerden hemen sonra ya da nöbetler arasında görülen epileptik psikozların bir kısmının da dinî hezeyanlarla gittiği bildirilmektedir (75,85). Postiktal psikozların %27’sinin dinî deneyimlerle gittiği bildirilmiştir (86). Postiktal psikozlarda mistik delirler, büyüklük delirleri, baskılanmamış cinsel davranışlar ve yükselmiş mizaç sıklıkla görülür (86). TLE’lilerin bir kısmının nöbetler arası dönemlerde “hiperspiritüel” oldukları bilinir (76). Epileptik kişilik özellikleri denilen özellikler çok yazma, ruhanî ve dinî deneyimlere yatkınlık ve cinsel istekte azalmadan ibarettir. Bu hastalarda sıkça görülen çok yazma belirtisi de, bu kişilerin bu deneyimleri yaşadıktan sonra oturup bunu dinî biçimde yorumlayan kutsal kitaplar yazmalarında bir et-ken olmuş olabilir (87). Kiliseye giden kişilerde yapılan bir araştırmada TLE’si olanların diğerlerine oranla daha yüksek dindarlık skorlarına sahip oldukları, daha çok postiktal psikozlarının ve bilateral serebral işlev bozukluklarının olduğu bildirilmiştir (73). TLE’lilerde nöbetler arasındaki dönemlerde dinî inançlarda yoğunlaşma ya da din değiştirmeler de sıkça gözlemlenir (75,76). Aşırı dindarlığın eşlik ettiği epileptiklerde dindarlığın olmadığı epileptiklere kıyasla sağ hipokampusun hacminde azalma tespit edilmiştir (84). Sağlıklı insanlarda yapılan çalışmalarda da parsiyel epileptik benzeri belirtilerle kişiliğin “ruhanîlik” bileşeni arasında anlamlı ilişki olduğu bulunmaktadır (88). Dinden ani dönüşlerle temporal lob epilepsisi arasında da bir ilişkinin olduğu ileri sürülmektedir (89). Bunun tipik örneği İsa’nın havarilerden birisi olan Aziz Paul’dur. Aziz Paul önceden Hıristiyanlığın düşmanı katı bir Yahudi iken, bir gün çarşıda bayılmış, o sırada görsel hallüsinasyonlar yaşamış ve o günden sonra Hıristiyanlığa geçerek onun en büyük propagandisti olmuştur. Mistik deneyimde nörotransmitterlerin rolü Mistik deneyimlerin serotonerjik sistemin bozukluğundan kaynaklanıyor olabileceği ileri sürülmektedir. Örneğin serotonerjik bir madde olduğu bilinen liserjik asit dietilamid (LSD)’in sarhoşluğu sırasında ortaya çıkan değişiklikler mistik deneyim sırasında yaşanan değişikliklere çok benzemektedir (90). LSD intoksikasyonu sırasında da şeylerin anlamının derinleşmesi, evrenle bütünleşme, duyusal algılamaların yer değiştirmesi (sinestezi), zaman algısının değişmesi ve iç ve dış dünyanın ayırt edilemez oluşu gibi belirtiler gözlenmektedir. Mistik deneyimlerde serotonin sisteminin rolüne dair bir başka veri de karakter ölçeğinde aşkınlık (self-transcendence) skoru (özellikle ruhanîliğin kabulü skoru) yüksek olanlarda 5-HT1 serotonin reseptörlerinin bağlama kapasitesinin azalmış olduğu bulgusudur (91). Ruhanîliğin kabulü, nesnel olarak izah edilemeyen olayları kişinin algılamasını ölçer, bu skoru yüksek olanlar duyu dışı algılama ve bazı olayları üst bir güçle (Tanrı, ya da evrenin enerjisi vs.) açıklama eğilimindedirler. Bununla uyumlu olarak duygu durumu bozukluğu olan İtalyan hastalarda yine kişiliğin aşkınlık bileşeni ile 5-HT1A reseptör geni polimorfizmi (azalmış 5-HT1A otoreseptör ifadesine ve dolayısı ile artmış serotonerjik aktiviteye neden olur) arasında bir ilişkinin bulunduğu gösterilmiştir (92). Dinî inancın serotonerjik sistemle ilişkisinin bir diğer göstergesi dinî inançlarla OKB’un birçok bakımdan benzerliğinin ve ilişkisinin bulunmasıdır (93). OKB ya da OKB’ye benzeyen belirtiler dindar insanlarda daha sık görülmektedir (46,47,94). Her ikisi de katı ritüellerin yapılmasını gerektirir ve bu ritüellerin yapılması “tamamlık” hissini doğurur. Her ikisinde de ritüellere uyulmaması belirgin anksiyeteye ve suçluluk hislerine neden olur. OKB ile dindarlığın aynı bireylerde sıkça birlikte bulunmasının açıklamasını bu tür dindar insanların akıllarına zorla giren düşünceleri kabul edilemez olarak değerlendirmeleri ve bunun aşırı derecede rahatsızlık oluşturarak OKB’a yol açıyor olabileceği şeklinde yapılmaktadır (94,95).
Sağlam bir serotonin sistemi normal organizmada duyusal uyaranlar üzerinde baskılayıcı ve filtreleyici bir rol oynar, böylece gereksiz uyaranların bilinç düzeyine ulaşması engellenir. Bu sistem bozulduğunda (LSD etkisiyle ya da mistiklerin uzun süreli eğitimlerinin sonucunda) filtre zayıflıyor ve kişi normalde algılamadığı şeyleri algılamaya başlıyor, bu şekilde mistik algılamalar ortaya çıkıyor olabilir (90,91). Alıntıdır: Prof. Dr. Ertuğrul Eflel, Klinik Psikofarmakoloji Bülteni 2009;19:193-205 tarafından yazıldı
| 18713 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Psikokinezi
Yazar:Sultan Tarlacı
Parapsikoloji bilimsel yöntemi ve uygulaması tartışılan birçok konuyu inceler. Bu alanda biliminsanlarından çok şarlatanların sesi çıkar. Toplum önünde genellikle popüler olmaları nedeniyle şarlatanlar bulunur. Biliminsanlarının sesinin az çıkmasından dolayı yanıtlardan çok sorulardan oluşan bir konudur. Parapsikoloji, tıpkı metafizik gibi kenarda olan ve tam bilim olarak olgunlaşmamış bir çalışma alanıdır. Kelime anlamı olarak psikolojinin ötesinde, ardında, kenarında bulunan manasındadır.
|
Parapsikoloji Genel/Uzaktangörü
Yazar:Sultan Tarlacı
DuRu ile Yapılan Uzaktan Teknik Durugörü Çalışmaları
Hedef Çizim
Durugörücü Tarafından Çizilen
Bu hedef çizimin, sağdaki gibi, içerdeki A harfi kayık gözükse de çok başarılı bir çizim olarak kabul edilebilir.
Astronomi Yılı, 11/06/2009
Hedef Çizim
Durugörücü Tarafından Çizilen
ellerimle dünyayı tutmuşum belki AY olabilir ama tuttuğum mavi renkti. Hilal şeklinde karşılıklı şekil.
İğde YEşİLİ açık ama parlak yani sonra altın sarısı turuncu daha açık sarı ÇÖL sarısı MAT.. ama bu renkler akıyor sabir değil yuvarlak bir yıldız ama akıcı bir hal var şekil değiştiriyor gibi, daha sonra İO kaç tane diye dikkat etmeye başladım açıkcası sayamadım tek tek sayılacak gibi şeyler görmedim. bir rakam görebilirmiyim diye uzun süre bekledim ama nafile...ama sanki bir ahtapot veya deniz anası gibi saçak saçak bir çok...
Jüpiterin sembolu
Etrafında fazla yoğun olmayan bir sis var, sanki hani sigaranın halk halka dumanı içinde gibi kapatmadan flu var yok arası duruyor ama hareketli jüpiteri çevrelemiş.
| 18403 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Uzaktangörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Upton Sinclair, yıllarca duyudışı algılama (DDA) ve telepatiyi saçmalık olarak gördü. Yaşamı boyunca sosyalizm ile ilgili bir çok kitaplar yazdı. Sosyalist olduğu halde, duyular dışı algıya zamanla ilgi gösterdi. Eşi Mary Craig ile yaptığı, uzaktan algılama deneyleri ve çizimlerini Mental Radio (Zihin Radyosu, 1930) adlı kitapta topladı. Karşılıklı çizimleri, 60 km mesafelerde de yapıp, uzaklığın etkisini anlamaya çalıştılar. Kitabın girişinde şöyle yazar:
"Ve artık söyleyebilirim ki bulmaca çözüldü. Şimdi gerçekten biliyorum. Size de anlatacağım ve umarım sizi ikna edebilirim. Başkaları ne düşünürse düşünsünler, artık hiç bir şüphe duymayacağım. Biliyorum."
Einstein, Amerikalı yazar Upton Sinclair'ın, telepatiyi konu alan "Zihin Radyosu" adlı kitabına önsöz yazmıştı. Einstein, Sinclair'ın "altıncı his" ile ilgili kanıtlarının göz ardı edilemeyeceğine inanıyordu. Hatta, insanların telepatik yollarla iletişim kurabileceklerini de açıklamıştı. Bu savlarını, zihinsel yeteneklerini geliştirmek için katıldığı seanslara, yani kişisel deneyimlerine dayandırıyordu.
Bu ifadeye rağmen, bilim çevrelerinde, bu harika çalışması ve kitabı yeterli ilgili görmedi. Aşağıda kitabından seçme bazı çizimleri göreceksiniz. Kitabın orijinal metnine ve diğer konularına ulaşabilirsiniz. Aşağıdaki çizimlerde, soldaki harfsiz rakamı olan çizimler, saklanan, gizlenmiş ve uzaktan görücünün görmediği çizimlerdir. Yanında harf olan rakamlar ise (sağdaki çizimler), uzaktangörü ile çizdiği resimledir.
| 16974 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Rüyalar
Yazar:Sultan Tarlacı
3200 yıl önce Çanakkale Boğazı yakınlarında ''Truva'' kentinin barışsever ve cesur insanları, kral Priamos'un idaresi altında uzun yıllar barış içinde bir hayat sürmekteydiler. Bir gün, kral Priamos'un karısı Hekabe bir rüya gördü. Rüyasında, karnından ateşler çıkmakta ve ateşin dumanı, bütün Truva surlarını sarmaktaydı. Hekabe, bu rüyasını önce kocasına; daha sonra da bir kâhine anlattı. Kâhinin yaptığı yorum, hiç de iç açıcı değildi. Ona göre, Hekabe, hamileydi ve doğacak olan çocuk, ilerde Truvalıların başına büyük dertler açacak, kentin yok oluşuna neden olacaktı. Bu kehanete inanan Kral Priamos, çocuk doğduktan sonra bir adamını bebeği öldürmek için görevlendirdi. Savunmasız yeni doğmuş bebeği öldürmeyen Truvalı adam, onu o zamanki adı ''İda'' olan bugünkü ''Kazdağı''na götürüp, bir ormana bıraktı. Nasıl olsa, yabani hayvanlar onu öldürür diye aklından geçirdi. Bebeği dağa bırakıtı ama bir çoban onu bulup yetiştirdi. Bu çocuk, ilerde gerçekten Truvalıların başına dertler açacak ve hatta yok oluşuna neden olacak olan, Atinalı Helen’le büyük aşk yaşayan ünlü Paris'tir.
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Durugörü/Uzaktangörü üç gruba ya da tipe ayrılır
1. Sıkı bağlantılı, nesnel olarak kanıtlanabilir delillerin veya olayların algılanmasıdır. Bu bir obje ya da olay olabilir. Bu başka bir odada saklanmış veya arkadaşınızın sakladığı bir nesne olabilir. Bu doğrudan nesnenin görülmesi veya açıklanması ile kanıtlanabilir. Bu uygulamada, durugörünün adı, daha çok uzaktangörüdür. Bizim sayfalarda, ağırlıklı olarak bu kanıtlanabilir durugörülere yer verilmiştir. Bizim ilgilendiğimiz ESAS KANITLANABİLİR OLAN BU ŞEKİLDEKİ DURUGÖRÜLERDİR. Bu daha çok uzaktangörü (remote viewing) denen olayı kapsar. Yapılması kolaydır. Kanıtlanabilirdir, çünkü, saklanan şey sonradan açıklandığında, uyup uymadığı anlaşılabilir. Örnekler için tıklayınız.
2. Zayıf bağlantılı, yeni bir fikrin, yeni bir icatin algılanmasıdır. Burada bilgi kaynağı belirsizdir. Zor kanıtlanabilir bir durumdur.
3. Bağlantısız tip, nesnel olarak kanıtlanamaz. Felsefi ve mistik alanlarla ilgilidir. Hiç bir zaman kanıtlanamaz bilgiler içerirler. Burada kişilerin üstadları ve kaynağı belli olmayan bilgi girişleri olur. Ya da zamansal olarak çok uzak gelecekle ilgili bilgiler vardır ve yaşayıp göremediğimizden kanıtlayamayız.
| 15928 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Uzaktangörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Yerküre isimli kişi ile yapılan çalışma. Kısmen başarılı ama diğer iki şekil, fotoğraf makinesi ve kahve fincanı faznteziye kaymış ya da araya parazitler karışmış. Çizim başarılı kabul edilebilir. Hedef nesne İZMİR'de bulunurken, teknik uzaktan çizimcinin bu konuda ilk çizimi (TRV, technical remote viewing) İSTANBUL'dan çizdi.
| 15913 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Rüyalar
Yazar:Sultan Tarlacı
Rüyalarda geleceği görme konusunda önemli bir zorluk, rüyalardan nasıl bir mesaj alınacağıdır. Rüyada gelen çözümler ya da gelecekten haber alamalar, ya olayı doğrudan doğruya tıpkısı olarak görme (filme kaydedilmiş gibi) tarzında olabileceği gibi, sembolik ifadelerle görme tarzında da olabilir. Dolayısı ile rüyaların yorumlanması başlı başına bir sorundur. Örneğin; 10 yıl önce bir dergide gördüğünüz kertenkele resmi ile, 1 yıl önce bir ansiklopediyi karıştırırken gördüğünüz – ya da çok önem vermeden baktığınız - eğreti otunun latince adını (Asplenium ruta muraria) yan yana getirebilir. Üstelik kertenkeleler de eğrelti otunu yemeye bayılır. Dolayısı ile her rüyanın bilinçli ya da farketmeden beynimize ulaşan verilerin hangisinden geldiğini anlamak mümkün olmayabilir.
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
“Yaşar gibiyim rüyada, Derim gerçekler başka, Yine de sorarım, acaba? Onlar akıllı, deli ben miyim yoksa?” Einstein (1879–1955)
Dikkat: Birinin sizin zihnine uzaktan etki ederek davranışlarınızı değiştirdiğini ve size istemediğiniz şeyler yaptırdığını düşünüyor iseniz mutlaka bir psikiyarti uzmanı ile görüşmelisiniz. Bu ciddi bir ruh sağlığı bozukluğunun bir belirtisi olabilir. Elektromanyetik dalga veya telepati ile beyine yerleştirilen çiplerle kontrol edildiğini söyleyen bazı kişi var… Ancak uzaktan zihin kontrol yöntem ve tekniklerini hiç bilmediğimizi varsayarsak, beynin nasıl işlediğini, davranışlarımızın nasıl oluştuğunu aşağı yukarı biliyoruz. Bu bilgileri göz önüne aldığımızda, uzaktan beynimizi ve davranışlarımızı başkaları kontrol edebilirler mi? Beynine baktığımızda bu imkansızdır. Davranışlar çok karmaşıktır ve birisi sizi uzaktan kodlayıp cinayet işletemez. Birisi size yapmak istemediğiniz bir şeyi yaptıramaz. Çoğunlukla kişiler, FBI, CIA ve MIT’in kendilerini kontrol ettiklerini söylemekte. Ancak şunu sormalılar önce kendilerine: “neden beni seçtiler ki?” Yani ayrıcalığın ne, hangi etkin konumdasın ki seni seçmiş ve uzaktan seni kontrol ediyorlar. Bu şekilde kontrol edildiklerini, iradeleri dışında hareket ettiklerini düşünen kişiler mutlaka psikiyatr ile görüşmeleri gerekmektedir. Bu çok ciddi akıl hastalığının bir belirtisidir. Sorun düzelmiyor ise tekrar psikiyatr ile görüşmeleri gerekir… Diğer bir prensipte şudur, siz Tanrı ile konuşuyorsanız sorun yok, ama Tanrı sizinle konuşuyor ise psikiyatriye gitmelisiniz.
Çocukluğumdan beri, belki yetiştiğim çevreden kaynaklanan paranormal anlatılara hep ilgiyle bakmışımdır. Zamanla bu ilgi, bilimsel olma çabasından da kaynaklanan bir şüphe ile süslenmiştir hep. Anlatılan “cin çarptı, muska, önceden rüyasında gördü, mezarında ateş görüldü, at üstünde zırhlı ve elinde mızraklı adamlar gördüm…” gibi şeylere hep şüphe ile ama bir o kadar da ilgi ile baktım. Bu tür hadiselere ilgi insana bir kez yapışınca, çok kolay yakasını bırakmaz. Yıllar içinde değişik versiyonları kafanızı kurcalar. Nöroloji asistanlığı sırasında, bütün asistanlar, uzun bir süre psikiyatri kliniğinde tecrübe kazanmak için giderler. Bu ayrılmaz iki kardeş olan psikiyatri ve nöroloji arasında bağın aslında ne kadar sıkı olduğunu bir kez daha insana hatırlatır. Benim de, psikiyatri kliniğinde çalışmaya gittiğimde, ilk verilen hastam, mesleği diş hekimi olan bir erkek hastaydı. Yaşı sanırım 25 civarındaydı ve normal dışı inançları vardı. En belirgini de, göbeğinin hemen altından çıkan bir ışık huzmesi ve onun belinde, omuriliğinde de olan yansımasıydı. Geçmiş bilgilerimde, “ya bu hasta şu şakra denen şeyi görüyor ve anlatıyor, tam yeri burası ve doğu mistiklerinin de tarif ettiği gibi anlatıyor” düşünmeme rağmen, bunu psikiyatri uzmanımıza ve de hocamıza hiçbir şekilde açmadım. Çünkü aklıma “yayılan şizofreni veya paylaşılan psikoz” denen bir tanı geldi hemen. Yani bana da “deli” diyebilirler diye düşündüm. Konuyu hiç açmadım.
Yine de, tüm 8 aylık psikiyatri çalışmam boyunca, değişik şizofreni hastalarını veya manik bozukluk hastalarını hep bu gözle de izledim. Uzaylı görenler, TV’den ses işitenler, kendisinin Napolyon ve İsmet İnönü olduğunu söyleyenler, neden olduğunu bilmeden sürekli intihar ve ölme isteği saplantısı olanlar, gelecekten bilgi alanlar, kıyamet kopacak öngörüsü yapıp uyaran Mesihler… Bunlar içerisinde, UFO gördüğünü ve uzaylılardan mesajlar aldığını söyleyen hastalar hep kafamı karıştırırdı: “Ya böyle bir şey gerçek olamaz mı? Bilim insanları dünya dışı yaşamı araştırıyorlar ve hakikaten şizofrenili tanısı alan hasta, hassas ya da farklı bir beyin yapısı ile hakikaten böyle bir mesaj alıyor da bunun altından kalkamıyor ve kişiliği çatlıyorsa.” Ama yok… Bunlar hastaydı. Çünkü kendilerini sosyal yaşamdan çekmiş, sosyal ilişkileri bozulmuş, gerçeklikle bağlantıları kopmuştu! Sonuçta DSM tanı kriteri var ve “zamanın ihtiyaçlarına göre ayarlanmış”. Gelecekte, mesela 3200 yılında uzaylılarla bir araya gelirsek, uzaylı psikozu olan kişiler için ölçütler değişebilir ama 2000’lerde bu tür söylemleri olanlar ancak şizofreni hastaları olabilirdi.
Aşağıda örnekleri verilen vaka örnekleri gerçektir ve bir dereceye kadar hepsi “deli” tanısı almaktan korkmuşlardır. Kişisel deneyimlerime göre bu tür olgularda bir şekilde beyin nöral ağlarında bir farklılık var ve bu farklılık onları sıradan bizim gibi insanlardan farklı kılmakta ve algı aralıklarını genişletmektedir. Görme duyumuz, ses işitmemiz ve diğer duyularımız hep bir frekans aralığındadır ancak bazı normal dışı yeteneği olan kişilerinki muhtemelen bu algıların dışına ulaşmayı başarmaktadır.
Bazı insanlarda elimizdeki bilgi ile açıklayamadığımız bir tür normal dışı ve para normal yetenekler vardır. Bunlar henüz bilimin kapsamı içinde incelenmese de, sadece parapsikoloji denen bir çöplük bilimi içinde ele alınsa da, anekdotsal olarak anlatılan, gazete haberi olan kişiler vardır. Geleceği önceden bildiğini, kaşık büktüğünü, uyku sırasında komşusunun evine gidip mutfakta neler olduğunu en ayrıntısına kadar anlatabilen kişiler duymuşuzdur. Daha da ilerisi karşısındaki kişinin zihninden geçenleri okuduğunu iddia eden kişiler vardır. Bunların çoğunluğuna halk masal ve öykü olarak bakarken, akademik ortamdakiler bu olaylara, “deli saçması” olarak bakmaktadır. Ama bu makalenin yazarına göre, bazı ve belki de birçok şizofreni hastası, aslında bu tür normal dışı algının yükü altından kalkamayan ve “kişiliği bölünen” insanlar. Bu yükün altından kalkanlar ve bu normal dışı algı ile başa çıkabilenler ise ya iyi bir falcı veya medyum olmaktadırlar.
Aşağıdaki vaka örnekleri gerçek kişi öykülerdir. Hiç birisi “deli” tanısı almamıştır ve bu yetenekleri ile yaşamayı başarmaktadırlar. Arada kendilerinde “bu nasıl bir şey” diye soruyorlarsa da yine de bu yetenek henüz onların kişiliklerini çatlatmamıştır. Deprem Öncesi Panik Ataklar! Gecenin bir vakti aninden uyandı ve kalbi pır pır atıyordu. Sanki yerinden çıkacak gibiydi. Ardından boğazının kuruduğunu hissetti. Yutkunamıyordu adeta. Yutacak tükürüğü bile yoktu. Bir an için nefes alamadığını hissetti. Boğuluyormuş gibiydi. Hava yetmiyordu. Sık sık nefes almaya başladı. Bir nefes, bir nefes daha… 3-5 dakika sonra elleri ve parmakları uyuştu. Sonra dudaklarında da uyuşma başladı. Bu aslında onun için ilk değildi. Daha önceki büyük yıkım yapan, ölümlerin olduğu depremlerde de bu şekilde uyanmıştı kaç kez uykusundan. “Yine deprem mi olacak?” bile düşünemeden ölüm korkusu, kaygı ve boğulacakmış hissi her şeyi örttü. Kalktı, odada turladı. Ayağı yere değer değmez, sağ ayağının üzerinden, yukarı doğru çıkan elektrik benzeri titreşim hissetti. Daha önceki büyük depremlerde de aynısını hissetmişti. Hava hala yetmiyordu. Pencereyi açtı. Ama yok rahat edemiyordu. Bu kadar korku içerisinde, ilginç olarak cinsel istek artışı, kendi deyimi ile “çiftleşme isteği” oluşuyordu. Bunu neden hissettiğine hiç anlam veremiyordu. Bu kadar korku ve kaygı içerisinde nasıl böyle bir istek olabiliyordu. Korku ve kaygı, kaçma isteği, bir şey olacakmış korkusu arttı, arttı… “Acil servise gideyim bari yoksa geçmeyecek” diye düşündü. Üzerini hızlıca giydi ve en yakın hastanedeki acil servise gitti. Hemen acil servis hekimine yaşadıklarını anlattı. Ama ona her büyük deprem öncesi bu tür ataklar yaşadığını söylemedi. İnanır mıydı acaba? Kendisi eğitimli, üniversite bitirmiş jeofizik mühendisi diploması olan birisiydi ama kendinin de anlamakta zorlandığı şeyi nasıl söylerdi… Ya da “sen delisin, öyle şey mi olur? Bu bas bayağı panik atak!” mı derdi acil doktoru. Hiç bahsetmedi. Kalçadan bir iğne yaptılar. “Bu panik atak, iğne ile rahatlarsınız, uyursunuz geçer” Eve gönderdiler. Biraz rahatlamıştı. Eve geldi, sabaha kadar deliksiz bir uyku uyudu. Ertesi gün uyandığında, hala gecenin etkisindeydi. Bekliyordu, büyük ve yakın bir deprem. Tam 24 saat sonra Kocaeli-İzmit depremi oldu ve binlerce kişi öldü… Gerçekleşen Halüsinasyonlar! Değişik zamanlarda, anlık, saniyelik görüntüler gözünün önünden geçiyordu. Evinin yakınından geçen tren yolunda mı ne en son, aniden birden, çok kısa süreli bir görüntü gördü. Eskiden beri olan bu görüntüler, çok anlık, belli belirsiz, kendiliğinden ortaya çıkıyordu. Bu görüntü de onlardan birisiydi: “Bir ana hat treni, mavi kasalı bir kamyona çarpıyordu!” Bu herhangi bir kamyona çarpma değildi, mavi kamyondu! Bu görüntülere alışıktı ama yine “deli” damgası yerim korkusu ile bundan kimseciklere bahsetmiyordu. Eşinin bile bundan haberi yoktu. Bir tren kazası olacak diye düşündü. Bu kısa süreli görüntü algısından sonra 20 ya da 24 saat geçti, Kayseri-Sivas arasındaki demiryolunda tren, tam tamına, hem kasasının içi hem de dışı mavi olan bir kamyonu ezdi geçti. İçindeki 3 kişi epey sürüklendikten sonra öldüler. Bundan da kimselere bahsetmedi. Daha sonraları da birçok toplumsal afeti ve bazen de kişileri ilgilendiren kaza gibi kötü olayları çok önceden gördü. Arada deprem kaynaklı panik ataları da yaşadı ama psikiyatristlere hiç işin diğer yönünden bahsetmedi. “Ne oluyor bana? Allah Allah! Deliriyor muyum?” diye kendi kendine sormaya başladı. Hala büyük depremler öncesi aynı tabloyu yaşar. Küçük depremlerde ise ayağında bir hat boyunca sızlanma hisseder. Ama her büyük deprem öncesi panik tablosuyla her acil servise gittiğinde, hala doktora “deprem olacak, deprem öncesi bende böyle oluyor!” diyemiyor. Çünkü deli denmesinden korkuyor.
Zaman içinde başka öngörülerde de bulundu. Mesela, 22 Aralık 2009’da “Hava karanlık gibi… ama gece değil… havadan gri iri kar gibi ya da yanardağdan çıkan tüf gibi bir şeyler yağıyor… gri renkli kara da benziyor ama taş mı kül mü anlayamadım…” Daha sonra ise 14 Mart 2010’da; “Bir krater ağzı.. tepeden yandan bakıyorum… hava sakin, hafif karanlık… kapalı… birden kraterden lavlar püskürmeye başladı! yer… bilemiyorum… ama soğuk ve karanlık bir dağ… ürkütücü… sanırım bir yanardağ patlayacak! kutuplardayım… her yer buz kütleleri ile kaplı… yakıcı bir soğuk… iki kara parçası var buzulların arasında… hareket ediyor, kayıyor… orada olmak hoşuma gitmedi… neler olduğunu anlayamadığım tuhaf hareketler vardı…” 21 Mart 2010, Sadece bir hafta sonrası… İzlanda’da Eyyafyallayöküll buzulu altındaki yanardağ, tam 190 yıl sonra gece yarısı püskürmeye başladı. Ve sonra yanardağ külleri, anlayanlarına başına düşecek kadar yakına geldi. Parapsikoloji Ne Diyor? Parapsikoloji bilimsel yöntemi ve uygulaması tartışılan birçok konuyu inceler. Bu alanda biliminsanlarından çok şarlatanların sesi çıkar. Toplum önünde genellikle popüler olmaları nedeniyle şarlatanlar bulunur. Biliminsanlarının sesinin az çıkmasından dolayı yanıtlardan çok sorulardan oluşan bir konudur. Parapsikoloji, tıpkı metafizik gibi kenarda olan ve tam bilim olarak olgunlaşmamış bir çalışma alanıdır. Kelime anlamı olarak psikolojinin ötesinde, ardında, kenarında bulunan manasındadır.
Parapsikoloji başlığı altında, durugörü (clairvoyance), telepati, psikokinezi, öngörü (precognition, promonition) sayılabilir. Bunlar içinde durugörü; farklı zaman ve mekânlarda oluşan olaylarla ilgili bilgiyi, normal insanlardan farklı olarak bilebilmek, hissedebilmedir. Telepati, toplumda daha iyi bilinen bir kavramdır ve düşünce iletişimi, bir zihinden diğerine doğrudan içsel deneyime ait bilgi iletimi olarak tanımlanır. Öngörü ise, gelecekte olabilecek olayları, zamanı gelmeden önce, belli bir eğri içinde kalarak gerçekleşme zamanını da doğru olarak tahmin edebilmektir. Bu nedenselliğe karşı çıkar ve “etki”nin, “neden”inden önce olduğu anlamına gelir. Nötr gelecek algılarına prekognisyon, tehlikelerin önceden algılanmasına ise promonition denir.
Birçok bilimci ve felsefeci, açık ve net bir şekilde parapsikolojiyi bilim olarak kabul etmezler. Bilim olarak kabul edilmemesinin nedeni; belirli temel bilimsel varsayımları ihlal etmesi, tekrarlanabilir deneyler üretememesi, deney üretse bile ortaya çıkan sonuçların bilimin diğer temel ilkeleriyle çelişmesi, ortaya çıkan etkilerin nasıl ya da niçin ortaya çıktığına dair tutarlı bir teori oluşturulamaması ve belki de en önemlisi “gizli bilim” ile ilişkili olmasıdır.
Gelelim konumuza. Durugörü (İngilizce, clairvoyance), duyu dışı algılama (extra sensory perception, ESP) veya uzaktan görü/uzaktan hissetme adı verilen durumda bilinen duyu araçları ve organları (göz-kulak-dokunma...) kullanılmadan, zaman ve mekânla sınırlı olmayan uzak yerlerden bilgi edinmektir. Bazıları buna 6. his adını da verirler. Ya da sezgi, malum olma denir. Halka mal olmuş kelimelerle ise medyum ya da falcı da dense de kısmen farklıdır bu kavramlar. Durugörü, en basit tanımla, normal duyularla ulaşılamayan bilgiye ulaşmaktır. Zamandan bağımsızdır: geleceğe, şimdiye ve geçmişe ait olabilir. Aynı zamanda da yerden bağımsızdır. Buradaki tek sorun, görülenlerin ya da algılananların, normal duyu organlarımızla alıştığımız tarzda net ve canlı olmamasıdır. Daha uçucu, daha soluk olabilmesidir. Durugörüde, çoğunlukla soluk, kısa süreli hızlı geçen, puslu görüntüler görülür. Buna eşlik eden, diğer duyumsal algılar da olabilir: tad, koku, işitsel algılar... Durugörü esnasında bazı kişilerde kaygı, korku, terleme, nabız yükselmesi, bulantı, akatizi benzeri huzursuzluk, neşe gibi değişik duygu halleri ortaya çıkabilir. Görüntüler ve bu hisler bazen rahatsızlık verici olabilir ve kişide psikolojik sorunlara neden olabilir. Hatta kişiliğini çatlatabilir. Önceden olacakları bilmek her insan için pek kolay olmasa gerek. Bilim Ne Diyor? Newton’un klasik 400 yıl önceki fiziği hiçbir şekilde, olmayan geleceğin önceden bilinebileceğine imkan vermez. Ancak, görelilik kuramı ve kuantum fiziği buna bir kapı aralamıştır. Ancak bilimde anlaşılmayan bir direnç var bazı normal dışı konularda. Parçacık fiziğindeki, omega minus parçacığı, 200 bin deneme yapıldıktan sonra sadece birinde tespit edilmiş ve bütün parçacık fiziği kitaplarında omega minus parçacığı vardır diye yer edinmiştir. Bilimin esas işi, insanların değer anlayışlarına burnunu sokmak olmasa da, bilim “eğer öyleyse o zaman…” türünden önermeler yapmalıdır. Ancak, atom altı parçacıkların davranışlarının tespit edildiği mikrofizik teknolojilerine rağmen neden bu garip önceden bilmelerin ölçülemediği ilginç bir sorudur. İyi bir kuram fenomenleri açıklamalıdır. Oysa konuyla ilgili elimizde iyi bir kuramımız şu ana kadar yoktur.
Gelecek öngörüleri, yere-zamana ve mekânsal uzaklığa bağlı olmayan bir etkidir. Bunlar aynı zamanda kuantum mekaniğinin de özellikleridir. Bu özellikler, özellikle Einstein-Podolski-Rosen deneyi ile ortaya konulmuştur. Bir sistemi oluşturan parçalardan biri üzerinde yapılan bir ölçüm, diğer parçası üzerinde, uzaklıktan ve zamandan bağımsız etki yapar. Aradaki uzaklık santim ya da ışık yılları uzaklığında olabilir. John Bell (1964) ve Alain Aspect (1982) bu düşünceyi matematiksel ifadelerle sınırlamayıp deneylerle de bu uzaktan etkiyi doğruladılar. Bu etkileşim atom altı parçacıklar için kesin olarak ortaya konulmuşsa da makroskobik olan kaşık ve beyin için nasıl bir etki oluşacağı belirsizdir. Ancak, kuantum sonuçları, metrelerce ve hatta ışık yılları boyunca yayılabilirdir.
19. yüzyılda Newton (klasik) fiziğin yasaları ideal, nesnel ve eksiksiz bir bilginin ifadesi olarak kabul ediliyordu. Ancak, bugün klasik fizikteki bilgilerle normal dışı fenomenleri açıklamak imkansızdır. Dolayısı ile bizim imdadımıza koşacak tek şey, en azından bugün için, kuantum mekaniği ya da fiziğidir. Kuantum tanımlamaları, alışageldiğimiz klasik kuramlardan kökten farklı olmalarına karşın çok kesindirler. Kuantum mekaniği, nesnel, makine benzeri bir çalışmadan ziyade, öznellik ve bilinci göz önüne alır.
Kuantum mekaniğinde gözlemcinin bir şekilde “katılımcı” olması kabul edilebilir bir şey ise bunun farklı yansımalarının da ortaya konulabilmesi gerekir. Çağdaş ve akıllı, Nobel ödüllü fizikçilerin ortaya attığı, akla ve sağduyuya karşı gelen, sağduyumuzu törpüleyen kuantum mekaniği görüşleri düşünüldüğünde, Öngörmek akıldışı ve mantıksız olarak niteleyip bir kenara bırakmak anlamsızdır.
Hem kuantum fiziği hem de parapsikolojinin ortak yönü insan bilinci, bilincin doğa üzerinde etkisi olup olmadığıdır. Bir nörolog olarak, bilimin eğitimini alan birisinin parapsikoloji ile ilgilenmesine hoş bakılmaz bilim camiasında. İnsana “deli” denme riski olan bir alan. Çünkü parapsikoloji demek medyumlar demek, hayaletler demek, ruh demek. Bunlar tabi bilimin ilgi alanında değil ama parapsikolojideki özellikle uzaktangörü, durugörü ve telepati dediğimiz durumlar doğrudan bilinçle ilgilidir. Öngörü: Yanılsama mı Gerçek mi? Bunun yanında, bu tür olayları “ben önceden gördüm, aaa bildim, aaa bildi” denmesine her zaman aldanmamak lazımdır. Genel olarak, olaya şüphe ile bakmalı ama paranoyak da olmamalıdır. Çünkü tehlike sezgisi birçok bilimsel çalışmada gösterilmişse de bazı, “öngördüm, ben görmüştüm zaten...” deme durumları başka nedenlerden kaynaklanabilir.
Bunlardan en önemlisi, “bilişsel taraf tutma” denen şeydir. Kişiler ve hepimiz, birçok önemsiz olayı unuturuz. Ama dikkate değer “önemli ve de toplumsal, bireysel tehlike” durumlarını seçici olarak ve güçlü şekilde hatırlamaya eğilimliyizdir. Bu beynin bir özelliğidir. Örneğin, birini düşününce sizi arayabilir. Bunu bir rastlantı olarak hep çok iyi hatırlarsınız ama geçmişte, düşündüğünüz ama sizi aramayan yüzlerce kişi olmuştur, onları hatırlamazsınız. Yanı, algıda seçicilik bir yanılsama yaratabilir.
Diğer bir durum, “gizli bellek/cryptomnesia” veya “bilinçsiz algılama” denilebilecek durumdur. Hepimiz aslında, oradan ya da buradan, değişik kaynaklardan, gelecekteki olaylar hakkında çıkarım yaptırabilecek bazı bilgiler biliriz. Bunlar bizim bilincimizin ve belleğimizin derinliklerinde saklanırlar. Orada biz fark etmeden işlenirler ve bir gün bilinç düzeyimize ulaşarak, gelecekteki bir olayı önceden “olacak” şeklinde anlatırlar.
Bunların dışında kalan şey ise, doğrudan ve gerçekten tehlikeleri öngörmek, önceden bilmektir. Örnekleri sadece yukarıdaki vaka ile sınırlı değil, birçok anekdotal örnekleri vardır. Aynı zamanda da kendimizin başına benzer olaylar da gelmiş olabilir. İşin ilginç yanı, psikiyatrinin kutsal tanı kitabı olan DSM içinde, bu duruma uygun bir tanı kodu da yoktur. Hatta onların algıladıkları, bazen ne kod sistemlerine ne de dildeki kelimelere dönüştürülemiyor. Kelimeler yetersiz kalıyor.
Bu makale birçok psikiyatristin şizofreni hastalığı tanısı koyarken kafalarını biraz karıştıracaktır. Zaten, “acaba?” soru işareti oluştursun diye yazıldı. Ancak, bu olaylara “deli saçması” gözü ile bakanlar için, yazarın alacağı tanı, yazar tarafından DSM-IV TR ölçütlerine göre normal dışı yetenek olmadan öngörülmüştür: 295.9 veya 295.40.
| 15584 tıklama | Email
|
Parapsikoloji Genel/Durugörü
Yazar:Sultan Tarlacı
Bir çok işe yarar
Gelecek ve borsa hakkında tahminler
Futbol maçları sonucunu tahminde
Doğacak çocuğun cinsiyetini tahminde
Tıbbı tanıları araştırmada
Geçmiş tarihte olan olayları anlamada
İş amaçlı, farklı senaryoların geleceğini tahmin edebilirsiniz
Kayıplar aranabilir (insanlar veya anahtarlar)
Kayıp kanıt bulmalarda
Kayıp silah bulmalarda
Ülke geleceklerini tahminde
Kişinin gerçek niyetini tahminde
Uzak gezegenlerde ne olduğunu araştırmada
Evrenin dışında (?) ne olduğunu araştırmada
Kayıp nesnelerinizi aramada (anahtar, kedi...)
Ulusal güvenlik amaçlı olarak, gelecek tehlikeleri anlamada
Doğal afetleri ve tehlikleri önceden bilmede
Yakınlarınızın başına gelebilecek tehlikeleri önceden sezmeye
Kazaları önceden bilmede
Eğlence amaçlı, oyun amaçlı
Kendinizi tanıma amaçlı kullanılabilir ve
Beynin sınırlarını öğrenmeye yarayabilir...
| 15561 tıklama | Email
|
Powered by AlphaContent 4.0.7 © 2008-2025 - All rights reserved