Ana Sayfa » Bilim Felsefesi

Bilim Felsefesi

Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Felsefeci, tıp doktoru, fizyolog ve psikolog olan William James (1842–1910), The Principles of Psychology/Psikolojinin İlkeleri’inde (1890), bilinçten derinlemesine bahsetmiştir. Bugün bile önemini koruyan bilinç, farkındalık, duyusal sistem üzerine çok değerli gözlemleri ve çalışmaları vardır. Bunları en güzel şekilde ve berrak olarak özetlemiştir. Hatta deneyimin değişikliğini anlamak için kendisine nitrik oksit anestezisi bile vermişti. Eğer, modern anlamda bilincin felsefi tartışmasının Descartes ile başladığı kabul edilirse, bilimsel zemine taşınması ve anlaşılması da William James tarafından sağlanmıştır denilebilir.
| 1820 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Penfield’in daha öncelere uzanan deneysel çalışmaları (1958) sinir bilimlerine büyük katkılar yaptı. Penfield bilincin beyinde bir bölgede yerleşik olmadığını, sinir hücresi çalışması ile birlikte topluca oluştuğunu düşünüyordu. Orta beyin (diensefalon) ve talamus bölgesinin bilincin yeri olabileceğini öne süren Penfield, bilinci bellekle ilişkilendirerek şöyle diyordu (1968):
| 1763 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
1949’da Giuseppe Moruzzi ve Horace Winchell Magoun (1907-1991) beyin sapındaki ağsı yapıyı (retiküler formatio) keşfettiler.[1] Yaptıkları çalışmada üst beyin sapı (mezensefalik) ağının bilinç durumuyla bağlantısını ortaya koydular. Ağsı yapının hasara uğraması durumunda, hayvanlarda hareket yokluğu ve koma durumu olduğun gösterdiler. Duyusal, işitsel ve ağrılı uyaranlar uyanıklık yanıtını elde etmede bu durumda yetersiz kalıyordu.
| 1622 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
1990’li yıllarda pozitivist düşüncenin etkisiyle bakış açıları değişti. Nörobiyoloji, felsefe, kuantum fiziği gibi birçok bilimsel alanda bilinç konusu adeta “ilgi odağı” haline geldi. Bilimin belli alanlarında artık olgunluk aşamasını da geçen birçok bilimadamı tarafından, tartışılan iddialı kitaplar yayımlanmaya başlandı. Bunlar arasında göze çarpanlar, İngiliz matematikçi ve kara deliklerin yapısı üzerinde önemli keşifleri olan Roger Penrose, DNA’nın moleküler yapısının keşfi nedeniyle 1962’te Nobel ödülü alan biyofizikçi Francis Crick, sinaptik ileti üzerine olan çalışmaları nedeniyle 1963’de Nobel ödülü alan nörofizyolog John Carew Eccles (1989), 1972’de Nobel ödülü alan biyokimyacı Gerald Edelman (1989), holografik beyin-bilinç teorilerini oluşturan Nobel ödüllü fizikçi David Bohm (1917-1992), nörofizyolog Karl Pribram sayılabilir. Kendi alanlarında bilime yenilikler getiren bu kişilerin, kendi alanlarının dışında (!) bilinç konusunda halen tartışılan fikirler öne sürdüler.
| 1583 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilimin Anlamı
Yazar:Sultan Tarlacı
MÖ 4000 Afyon bitkisinin, duygudurum üzerindeki neşelendirici etkileri Sümer kayıtlarına geçti., MÖ 2700 Shen Nung, akupunkturun başlangıcı. MÖ 1700 Sinir sistemi hakkında ilk yazılı kayıt; Edwin Smith'in cerrahi papirüsü. Omurilik yaralanması olanların tanı ve tedavisinden bahsedildi. İlk olarak “beyin” kelimesi sembolleştirildi.
| 1573 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilimin Anlamı
Yazar:Sultan Tarlacı
Bilim, sürekli kullanımda olan, ama sürekli onarılan bir bina gibidir; sürekli büyür ve kendine yeni eklemeler olur. Thomas Kuhn bilime olan katkıyı, “normal” ve “devrimci” olarak ikiye ayırır. Normal bilim, bilimsel çalışmanın, kabul edilmiş bir inanç ve uygulama bütünü içinde yürütüldüğü halde, devrimci bilim Newton’un mekaniğinden göreliliğe geçiş gibi kökten değişiklikleri ifade eder.[1]
| 1559 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Scherrington (1857-1952), Doğasındaki İnsan (1938) adlı kitabında, aklın canlılıktan da farklı bir şey olduğunu şöyle ifade eder: “...Bir akıl sorunu olduğu zaman, sinir kendisini yadsınamaz bir hücre üzerine merkezleştirmekle tamamlayamaz. O, daha çok, büyük bir özenle, her birimi bir hücre olan milyon katlı bir demokrasi oluşturur... Ama yine de akla döndüğümüz zaman bunların hiçbiri yoktur. Tek bir sinir hücresi asla minyatür bir beyin değildir. Bedenin hücresel yapısı onun akıldan bir ipucu olmasını gerektirmez. Madde ve enerji, taneli yapıda ve böylece yaşam yapıcı gibi görünüyor ama akıl öyle değil.” diyerek[1] bedensel canlılıkla aklın farklı etmenlere bağlı olduğunu öne sürer. [1] Sherrington C. Man on his Nature. Cambridge University Press, 1940.
| 1529 tıklama |  Email
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Flechsig (1847-1929), “Beyin ve Ruh” adlı kitabında (1896) beyni ruhun organı olarak ele aldı. Daha önceki felsefecilerden etkilenerek üstün zihinsel yeteneklerin beynin artmış kıvrımlarından kaynaklandığını öne sürdü. Bu dönemlerde, Korsakoff hastalığına yakalanan hastalardan elde edilen izlenimlerle, zaman algısının bu hastalarda bozulduğunu, orta beyin yapıları, önbeyin bölgesi ve beyin kabuğunun bilincin fiziksel temeli olabileceğini öne sürdü. Flechsig’e göre bilinç doğrudan sinir hücresel çalışmayı yansıtıyordu. Çünkü, kısa da olsa, oksijen yokluğu bilinç kaybına neden oluyordu.
| 1442 tıklama |  Email | Devamını oku
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Filibeli (1865-1914), çok bilinmeyen bu Osmanlı felsefecisi bilimin hiçbir zaman son sözünü söylememiş olduğunu öne sürerken, maddeciliğin ruhu beyin işlemi olarak aktarmasını kabul etmez. Ona göre bedenden bağımsız ve içeriği ondan ayrı olan bir ruh vardır. Ayrıca, ölümden sonra ruhun bedenden ayrılarak varlığını devam ettirmesi mantığa aykırı değildir. Mevcut felsefenin her akımının belli eksiklikleri olduğunu ve bütün hakikatleri tek başına içeremeyeceğini öne sürdü.
| 1440 tıklama |  Email
Bilim Felsefesi/Bilim Adamları
Yazar:Sultan Tarlacı
Husserl (1859-1938) “Her bilinç, bir şeyin bilincidir” diyerek önemini vurgular. Husserl, zihin oluşturucu işlevselliğe önem verir. Zihinsel yaşam hem evreni hem de evrenin bir parçası olarak kendisini oluşturur. Oluşturulan bu nesneler, evren ve evrene ait kendilik hep daha temel bir şeye, bir özneye bağlıdır. Husserl, zihinsel sürecin bir şeyin farkındalığı olduğunu savunmuştur. Bununla ilişkili olarak da zihinsel süreçlerle nesneler arasındaki ilişkiyi “yönelmişlik/niyetsellik” olarak adlandırmıştır. Yöneltici süreçler iki temel tipe ayrılırlar: 1. etkin, 2. edilgin ya da otomatik zihinsel süreçler.
| 1415 tıklama |  Email | Devamını oku

Powered by AlphaContent 4.0.7 © 2008-2025 - All rights reserved